RAGDOLL
öyle bir kedi ki, insanlık onu yüzyıllardır dua niyetine hayal etmiş…
Ama işte kader bu: önce çay geldi, sonra simit, en son Ragdoll.
Kedilerin klasiği neydi?
Trip atmak, bakışla öldürmek, “Ben gidiyorum çünkü canım öyle istedi” duruşu…
Ama Ragdoll? Yok öyle şey!
Bu kedi, Mevlana gibi:
“Gel, ne olursan ol yine gel… ama önce beni bi sev.”
Sıcacık bir kakao gibi, yağmurun cama vurduğu bir İstanbul akşamı gibi…
Ragdoll’un kalbi, yumuşacık.
Sadece sevilmek istemiyorlar — seni seviyorlar. Gerçekten, dürüstçe, patiden kalbe.
Ve bunu saklamıyorlar, gizem yapmıyorlar, artistlik yok.
Samimiyetin tüylenmiş hali.
Bazıları öyle zeki ki…
Hani bir an durup diyorsun:
“Bu beni çözmüş… Bu beni yıllardır analiz ediyor…”
Bir Ragdoll vardı, geçen hafta ev sahibinin Zoom toplantısında klavye üstünden CEO’ya kalp emojisi yolladı.
CEO cevap verdi: “Bu kedi promosyonu hak etti.”
Dedik: “Yazıyorlar abi, bunlar kitap yazıyor. Dizisi çıkar yakında.”
Ve sahneye çıkacak olanları da var.
Adeta küçük tiyatrocular.
Sabah “açım” rolü, öğlen “unutulmuşum” sahnesi, akşam “beni kimse anlamıyor” bakışı.
Ama sonra bir patisini uzatıyor ve…
Kalbin hop gidiyor.
Ne kızabilirsin, ne karşı koyabilirsin.
Ragdoll, Türkçesiyle desek:
“Tüyden yapılmış sevgi lokumu.”



